20 Ekim 2011 Perşembe

VESPA İLE BİR İTALYA MACERASI


Herşey, birgün aramızda konuşurken ortaya atılan şu iddia ile başladı “ Bu motor ile ne kadar uzağa gidebilirsin? ” Biz de kafamızı kurcalayacağına, cevabını öğrenelim dedik ve 2011 Eylül ayının son Cumartesi günü, güzel bir sonbahar sabahı düştük yollara. Hedef Yunanistan üzerinden İtalya. Toplam gezi rotası yaklaşık 3000 Km. Ekipman 2 Vespa PX. Babamda 1994 model PX 200 bende 1999 model PX150.

İlk gün hedefimiz sınırı aşıp Selaniğe ulaşabilmek. Selanikte bir gece konakladıktan sonra bizi İtalyaya götürecek feribota binmek için Igoumenitsa’ya gidebilmek.

Sınırı 20 dk. içinde sorunsuzca geçtik. Bu 20 dk.’nın 5 dk.’sı işlemlerle geri kalanı gümrük memurlarıyla muhabbetle geçtik. Konu bu motorlarla nereye gidiyorsunuz? Emin misiniz? Dönebilecek misiniz? vb...

Bu tip dialogları pek sevmememe rağmen memur arkadaşları çıkış mührü öncesi çok da üzmemek adına biraz sohbet ettik. Bu sırada motorların ne plakasına ne şase-motor numarasına bakıldı. Tüm işlemler bizim beyanımız doğrultusunda. Yunan gümrük kapısı, Ipsala’nı 1,5 km. uzağında, Meriç köprüsünü geçince. Orada da durum aynı. Tek fark fazla ingilizce bilmediklerinden çat pat Türkçe ile meraklarını gidermeye çalışmaları. Neticesinde bizi İtalyan sanan memur “Andiamo” diyerek çıkış kapısını açtı ve bizi uğurladı.


Yunanlılar, Avrupa birliğinden bütçe sağlayarak, İpsaladan İgoumenitsaya kadar ülkeyi sahilden, kara sınırından deniz sınırına kadar uzanan çok temiz ve yeni bir otoyol ile bağlamışlar. Sınırdan geçip bu yola girince haliyle oldukça şaşırdık. Yol üzerinde tabiri caizse kıymık dahi yok. Bal dök yala durumunda. Tek sorun feribota kadar 650 km. boyunca yol üzerinde 2 veya 3 benzin istasyonu olması. Benzin almak istiyorsanız yerleşim merkezi sapaklarından çıkıp 6-7 km. yol

gitmeniz ve tekrar otoyola dönmeniz gerekmekte. Biz bu sıkıntıyı bacak aramıza astığımız ufak bir jerikan ile aştık. (Resim\\Tam teşekküllü Vespa...)


Batı Trakya'da benzinlik personelleri Türk :)


İlk 150 km. içinde girdiğimiz benzicideki pompacı Türk'tü. İlk gün sürüş neredeyse sorunsuz geçti. 350 km.'ye yakın yol kat ederek tam Selaniğe ulaşacaktık ki Babamın motorunun arka lastiği patladı ve motor yüklü olduğundan Babam ufak bir tehlike atlattı. Lastiklerimiz ve jantlarımız tubless olmasına rağmen, şambrelli gibi bir anda patlayan lastiğe bir anlam veremeyerek durumu şansızlığa yorduk. Gerçekten de bu ufak sıkıntı tüm seyahatimizdeki tek önemli nazar boncuğu idi. Biraz gecikmeyle de olsa güneş batmaya yakın Selaniğe girdik. GPS cihazımız bizi ilk gece kalacağımız otele kadar götürdü ve bir daha da çalışmadı. Bunu da pek fazla önemsemedik ve yine nazardır diyerek geçiştirdik. Otelimiz ve ilk gece Selanik sahilde yediğimiz yemek mükemmeldi. Yunanlılar nazik ve konuksever. Ertesi sabah Pazar olmasına karşın açık bir benzinciden yardım isteyerek bir lastikçi çağırttık. Birkaç dakika sonra yeşil bir Vespa ile lastik tamircisi geldi. Türkçe “Merhaba” diyerek konuya girdi ve lastiğimizi tamir etti. Bu sırada benzinciye giren tüm motorlularla Türkçe sohbet ettik. Konu sınırdaki mevzu. “bu motorlarla nereye, nasıl vb. !” Selanikte de ya herkes Türk ya biz çok şanslıyız!


Motorlar Soğuyor... Popolar Dinleniyor

Bu Kask Yanakları Çok Şişman Gösteriyor...

Feribot

GPS arızalı olduğundan sorarak bulduğumuz yolda birkaç saat ilerledik. Bu sırada sadece bir benzinci ile karşılaştık pompacıdan ingilizce benzin koymasını isterken, genç çocuk hemen “Ağabey full yapayım mı?” diye Türkçe cevap verdi. Sonra aklımıza geldi ki burası hala batı trakya ve nüfusun büyük kısmı Türk azınlık. Tabelalarda varacagımız nokta hakkında hiçbir km. bilgisi olmamasına rağmen tahminimiz 60-70 km. yolumuzun kaldığı. Sonunda modern görünüşlü bir dinlenme tesisine kapağı attık. Benzinleri fulleyip yorulan popolarımızı dinlendirdik. Pompacıya kalan mesafeyi sorduğumuzda bize gülerek 170 km. olduğunu söyledi. Bu Yunanlı kardeşlerimiz çok güzel bir yol inşaa etmiş ama benzinci ve tabela koymayı ihmal etmiş. Söylenerek yolun kalan son kısmını durmadan alma kararıyla tekrar yola koyulduk. Dağları tırmanarak bir seri tüneller dizisini geçmeye başladık. 4,6 km.’lik bir tünelden çıkıyoruz, 3 km.’lik bir tünele giriyoruz. Tünellerin toplam uzunluğu abartısız 20-25 km. Hepsi modern, ışıklandırmalı, havalandırmalı vb.


Bu Yunanlılar Müthiş Bir Yol Yapmış. Ekonomik Kriz Neden Belli...
Tüm yol boyunca dikkatimizi çeken en önemli konu ise araba, motor, tır, kamyon, bisiklet, yanımızdan geçen tüm araçların bizi tehlikeye sokmayacak şekilde tamamen şerit değiştirerek bizi sollaması. Gerekirse rampalarda arkamizda kalarak bizi beklemesi ve yol vermesi. Korna yok, tepki yok , küfür yok. Bu durum Türk Tırları için bile aynı. Demek trafik canavarı sadece bizim sınırlarımız içinde yaşamakta. Yanımızdan büyük süratlerle geçen tüm Yunanlı motorcular şaşkınlıkla el sallamakta ve sadece onlar selam amaçlı korna çalmakta.

2 saatlik son etap sonrasında Igoumenitsaya ulaştık. Igoumenitsa Çeşme benzeri ufak bir Yunan kasabası. En büyük özelliği Yunanistanın Adriyatik sahilindeki deniz sınır kapısı olması. Buradan İtalya, Arnavutluk, ve diğer birkaç eski Yugoslavya sahiline feribot ve roro ile ulaşmak mümkün.

Gün Biterken Igoumenitsaya Varış...

Meraklı Gurbetçi Kardeşlerimizle Sohbet. Konu Aynı :)

Feribotumuz az büyük...

Feribotumuz SuperFast isimli bir Yunan firması ve neredeyse Aşk gemisinden bozma. Yeni feribotta, lüks bir açık deniz gemisinde bulunabilecek tüm faliyetler mevcut. Yemek için gömlek-ceket oturabileceğiniz alakart restoran bile var.

Feribotun İçi Motor Galerisi Gibi...


Karavana Şahane...


Akşam 20.30’da başlayan yolculuğumuz sabah 11.00’de İtalya Ancona sahillerinde sona eriyor. Geceyi odamızda uyuyarak geçiriyoruz ve Adriyatiği karanlıkta kat ediyoruz. Feribotta motorlarımızın bulunduğu motorsiklet alanında onlarca yeni, yüksek modelli ve pahalı motor bulunmasına rağmen yine ilgi odağı biziz. Yanımızda park etmiş iki Honda Goldwing’in binicileri karı koca çift bizimle Feribotun kapağı açılıncaya kadar uzun uzun sohbet ediyor. Konu yine aynı. “Nereden geldinizi bununla mı geldiniz?”


İtalya Macerası Başlıyor. İniyoruz...

Sonunda İtalyadayız...


Ancona da ilk işimiz GPS sorunumuzu gidermek lakin elimizde kağıt harita dahi bulunmamakta. Bu sırada bir mucize oluyor ve GPS’imizin “ilgili yerler-POI” modu çalışarak bizi bir medya markete kadar götürüyor. Burada teknik sorunumuzu çözerek İtalyadaki ilk durağımız olacak Floransaya doğru yola çıkıyoruz. Feribotumuz biraz rotarlı yanaştığından ve yaşadığımız teknoloji kökenli gecikme sonucunda hava kararıncaya kadar almamız gereken mesafe 360 Km. Yunanistandaki kaymak gibi otoyoldan sonra ilk birkaç km. paralı yola girinceye kadar İtalyan yollarını yadırgıyoruz. Buna rağmen gidiş-geliş dar, eski tip şehirler arası yollarda bile kimse bizi sıkıştırmıyor ve korna çalmıyor. Sonrasında biz de alışıyoruz yolun akışına ve hızımızı arttırıyoruz.

İtalyan kara yolları Yunanistandan sonra daha sosyal ve eğlenceli. Neredeyse 40 km. de bir benzincileri, dinlenme tesisleri, yanınızdan hızla ama mesafeli geçen Ferrariler Lamborginiler. Allahtan yaklaştıkça artan motor seslerine alışığız İstanbul bebek yollarından.


Floransa Yolunda Kısa Bir Mola...

İlk gün yol bitmek bilmiyor ve hava karardıktan sonra girebiliyoruz Floransaya. Bir anda etrafımız şenleniyor. Akşam trafiğinde yanımızdan geçen binlerce motor, yüzlerce eski vespa ve bir o kadar güzel eski araba. En hainleri, 90 cc’lik eski vespalar. Hırçın, agresif, ince bir vızıldama geliyor motorlarından. Hızla yanımızdan makas atarak geçiyorlar. Planladığımız otel yerine yol üzerinde beğendigimiz bir otele atıyoruz kendimizi. Bu otelin avantajı hemen arka sokağında kapalı bir otopark bulunması.

Floransa'da Otelimiz...
İtalya'da Otopark Şart...

İtalyadaki ilk günümüz oldukça yoğun ve yollarda getiğinden ilk gecemizi dinlenerek geçiriyoruz. Ertesi sabah kahvaltı sonrası Vespa müzesinin bulunduğu Pontedera'ya gitmek için güne erken başlıyoruz. Floransa, İtalya Toskana bölgesinin başkenti. Bölge bir tarım ve turizm alanı. Yol boyunu süsleyen inanilmaz güzelliklerle karşılaşıyoruz. Zeytin bahçeleri, üzüm bağları, buğday tarlaları, ufak italyan köyleri…Pontedera ufak bir Toskana şehri ve Vespa'nın kalbi. Şu an müzenin bulunduğu yapı markanın ilk fabrikası. Bizim için tam bir oyuncakçı dükkanı. Müzede 2 saatten fazla zaman harcıyoruz. Müze maceramızı başka bir sayfada daha detaylı anlatacağım.


Vespa Müze, Bir Oyuncakçı Dükkanı...


Pontedera Vespa Bayii.
Eskisini Versem Yenisini Alsam ?

Günün geri kalan kısmını bölgede gezerek ve yol üzerindeki köylere girerek geçiriyoruz. Hava kararırken yine Floransadayız. Akşam yemeği öncesinda şehrin tarihi bölgesini dolaşıyoruz.

Fontana del Nettuno (Neptün Çeşmesi), Ponte Vecchio Köprüsü, Çan Kulesi, Santa Maria del Fiore, Galleria degli Uffizi, Pitti Sarayı, Duomo, Yaban Domuzu Heykeli… Sonrasında spagetti, pizza, tramisu ve grappa.


Çanta Yükle, At Bin... Floransa'dan Ayrılış...


Roma

İtalyadaki ikinci sabahımızda rotamız başkent Roma. Menzilimiz yaklaşık 280 km. GPS ayarlarından bizi otoyola sokmasını istiyoruz. Böylece yolumuz daha kısalacak. Roma'ya girinceye kadar bir sorunumuz yok ama şehrin girişine yaklaştıkça inanılmaz yoğunlukta bir trafikle karşılaşıyoruz. Bu trafiğin tanımı tam olarak yoğun da değil kaotik. Sağımızdan solumuzdan geçen yüzlerce araç.


Akşamüstü İstanbul trafiği bunun yanında Pazar Bebek sahilde gezinti. Ben çabuk ayak uyduruyorum ama medeni motor kullanım tekniklerini seven babam oldukça zorlanıyor. Yinede kazasız belasız otelimize ulaşmayı başarıyoruz. Biraz dinlendikten sonra tek motoru otelin garajında bırakarak Roma'yı turlamaya başlıyoruz.


Cafe Önunde Beyaz Vespa...



Aşk Çeşmesinde Dilek Tuttuk...

Bu ilginç oldu işte. Roma tatili filmindeki gibiyiz. İspanyol Merdivenleri, Panteon, Fontana di Trevi-Aşk Çeşmesi, Collesium, Venedik Meydanı, Vatikan …

Naapooliii...

Roma kısa sürede bizi oldukça yoruyor ve İtalyadaki üçüncü günümüzde Napoli - Amalfi sahiline doğru yola çıkıyoruz. Aşmamız gereken mesafe yine yaklaşık 280 km. Güneye yaklaştıkça hava durumu, arabalar, insanlar değişiyor. Napoli namı değer Naaapolii (İtalyan telafuzuyla) bilgimiz dahilinde motorsikletle girilemeyecek kadar tehlikeli bir şehir. Bu ana kadar Avrupa yollarında deneyimlediğimiz trafik nezaket cennetinin sınırları, bu şehrin sınırlarıyla aynı yerde. Trafiğin yanısıra bu şehirde motorlarımızı çaldırmamızda çok yüksek bir olasılık. Bu nedenlerden ötürü daha önce planladığım üzere konaklamamızı dünya güzeli Amalfi sahilindeki Positano da gerçekleştirecegiz. Napoliyi geçip Amalfi sahil yoluna girdiğimizde karşımıza Avrupanın en güzel motorsiklet rotalarından biri çıkıyor. Bir tarafınız yüksek yamaçlar, limon bahçeleri ve doğa; bir yanınız ise uçsuz bucaksız Akdeniz. Bir tafafta yanınızdan, tek ellerinde cep telefonları varken 40-50 derecelik açılarla viraja girerek geçen çılgın güney italyalılar. Tüneller, kıvrıla kıvrıla akan virajlı yollar ve inanilmaz bir manzara…


Gün Batarken Positano...

Amalfi Sahil Yolları...

Rüya gibi bir parkuru aşarak Positanodaki belki de en güzel manzaralı otele varıyoruz. Positano, amalfi sahilinde yamaca kurulmuş bir köy. Tüm evler, dükkanlar ve oteller; bu yamaçtan sahile uzanan eğimin üzerinde. Bizim otelimizden denize iniş tam 456 basamaklı bir merdivenle mümkün olabiliyor. Amalfi sahilini ve Napoliyi gezmek için 2 gece daha konaklıyoruz. Amalfi sahilinin güzelliğini yazarak anlatmak için deneyimli bir yazar olmak gerekli. O nedenle sözü resimlere bırakıyorum.


Güney İtalyalılar Eski Vespalarını Süslemeye Pek Düşkün...

Otel Odamızdan Manzara...

Kahvaltı Dediğin Böyle Olur...

Positano Sahil...
Sahil Restoranları 70'lerden Kalma...

Sorrento Marina...

Motoru İyi Bağlamazsan Uçakla Dönersin...

Napoli ise İtalya içinde sanki başka bir ülke. Napoli halkı Maradonna takımlarında oynarken Dünya kupasında İtalya yerine Arjantini desteklemiş. İşte Napoli de İtalya'nın geri kalanından bu kadar farklı. Kalabalık, kaotik bir trafik, sokak aralarında Tarlabaşına benzer görüntüler. Binadan binaya asılmış çamaşırlar, kapıların önünde oturan insanlar, her tarafi vuruk ve çizik arabalar, motorlar…



Napoli Çarşı Kardeş Semti Kesin Tarlabaşı...

Bu Motor da Çalışıyorsa Bizim Vespalarla Ay'a Gitmemiz Gerekli...


Vespaları Seviyorlar. Dekor Dahi Vespa...

Çok İlginç Adamlar Çoook ?...

Tarihi Dokuyu da İrdeledik...


Güney İtalya'nın Sembolü Biber


Dönüş


Bari Limanı, Ankara Feribotu Önünde Motorlarımız. Binsek Bizi Doğrudan İstanbul'a Götürmez mi ?


İtalyadaki yedinci sabahımızda artık dönüşe geçiyoruz. Hedef Bari. Buradan feribot ile yine Yunanistan'a Igoumenitsaya döneceğiz.



Positano Bari Arası İhtiyaç Molası...


Maalesef bu seferki feribotumuz farklı bir firmaya (Ventouris) ait ve italyaya gelişteki lükslerden çok uzak. İran'a, Suriye'ye giden tırların ve sınır ticareti yapan Bulgarların içinde sıkıntılı ve uzun bir dönüş yolculuğu geçiriyoruz. Feribotumuz daha check-in işlemleri sırasında 2,5 saat rötar yapıyor. Sonrasında ise gece yarısı Bari limanına yanaşıp sabaha karşı yola çıkabiliyor. Bütün günü yolda, odamizda dinlenerek geçirdikten sonra ancak saat 19.00'da Igoumenitsa'ya ulaşabiliyoruz. Bu saatten sonra kasabayı çevreleyen dağları ve tüneller serisini gece karanlığında aşmamız çok zor. Bu nedenle planlamamış olmamıza rağmen geceyi Igiumenitsa'da geçirip sınıra kadar kalan 650 km. yolu tek seferde almaya çalışacağız. Ertesi sabah hava ağarmadan kalkıp kahvaltımızı ediyoruz ve yola çıkabilmek için güneşin doğmasını bekliyoruz. Maalesef biraz erken kalkmışız, güneş 07.00'den önce doğmuyor. Günün ilk saatleriyle tepelere sardırıyoruz. Bir süre sonra rakım arttıkça çok üşüdüğümüzü farkederek kışlık ekipmanlarımızı donanıyoruz. Extra kıyafetler titrememizi azaltarak motor sürüşünü daha stabil bir hale getiriyor. Güneş tepeleri tamamen aydınlattığında daha emniyetli ve sıcak bir sürüş moduna geçiyoruz. İlk benzinciden çıkışımızda motor dışındaki tüm elektrik sistemimdeki güç kesiliyor. Vakit kaybetmemek için tamir ile uğraşmayıp yola devam ediyoruz. Bu arıza hava kararmadan sınıra varmayı ivedi hale getirdi. İkinci dinlenmemizde, Selanik yakınlarında benzinlikte Türk plakalı bir Goldwing ile karşılaştık. Küçümseyen gözlerle bizi süzdükten sonra benzinlikten ayrılırken yarım ağızla iyi yolculuklar dilediler. Büyük ihtimalle bizden saatler önce İstanbul'da olacaklar ama sanıyorum anlatacakları pek bir macera olmayacak. Sağolsun Yunalı kardeşlerimiz dönüş yoluna da hiçbir mesafe belirten tabela koymamışlar. Özellikle üzerinde Türkiye ve sınır yazan hiçbir tabela yerleştirmemeye özen göstermişler. GPS' imiz Yunanistanda yine kifayetsiz. Kağıt haritamızdan eski method sınıra giden yolu ve kalan mesafeyi yaklaşık hesapladık. Babam Alexandraupolis'in Dedeağaç ve sınır olduğunu Allahtan biliyor. Ben tüm lise coğrafya bilgime rağmen her nasılsa derste bu bölümü atlamışım. Sınıra bizim tahminimizce 30 km. kala benzinlerimiz bitiyor ve bacak arası yedek depomuzdaki son 4 lt. yakıtı iki motora paylaştırıyoruz. Sonunda İpsala'ya 19 km. tabelasını gördük . Saat 19.05 geçe, günün son ışıklarıyla Yunan sınırına girdik.


12 Saatte 670 Km. Sonrası Yüzdeki Gülümseme...


10 dk. sonrasında artık Türkiyedeyiz. Bu arada yine ne motorlara bakan ne soran. Son ruhsat kayıt işlemimizi yapan memur " Ağabey; BMW'lerle, büyük motorlarla dışarı çok çıkan görüyoruz ama böylesine ilk defa şahit olduk" dedi.


10 Günde 3000 km. kat ederek; bol spagetti bol pizza eşliğinde Vespa ile İtalya maceramızı sona erdirdik. Bir sonraki hedef Vespa ile Alpler….