2013
Ağustos ayı sona ererken içimizdeki Vespa ile uzun yol hevesi yine depreşti. Bu
sefer son dedik, hazırlıklara başladık ve Eylül başında yollara düşelim derken
beyaz PX”de bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız bir arıza vuku buldu. Vespa düz
yolda belli bir süratte gidebilmekte ama yokuş aşağı hızlandığında stop
etmekteydi. Arızayı bulabilmek için motoru sökmeye başladık. Ya bundadır, ya
şundadır derken 3. günün akşamında motoru tamamen dağıttık.
Ya burda…. |
Ya burdadır…. |
Silindir üzerinde
kocaman bir krater vardı. Sıkıntıyı bulmanın sevinciyle yedek piston-silindir
takımını monte ettik. Ertesi sabah problem devam etmekteydi. Neyse hiç olmadı
motor yenilendi diyerek soluğu İbrahim Usta’nın yanında aldık. İbrahim motora
biniyor, turluyor hiçbir sıkıntı yok. Ben turluyorum motor stop ediyor. Ben
bindim, sen bindin derken, ikimiz birlikte binelim birde ne olacak görelim
dedik. Motor Kasımpaşa rampasından inerken yine stop edince İbrahim’in
kafasında bir ışık yandı. Motorun benzin kapağını çıkardık ve teste devam
ettik. Motor sorunsuz çalışmaktaydı. Tamirhaneye dönünce kısa süre önce aldığım
yeni koltuk kılıfının altındaki deri sabitleme aparatının tam benzin kapağı
üzerine geldiğini, hava alamayan deponun benzini yokuşlarda kestiğini
şaşkınlıkla fark ettik. Tabi İbrahim Usta tüy siklette, ben ise ağır siklette
olduğumdan; koltuk o oturduğunda benzin kapağı üzerine benim uyguladığım
basıncı yaratmıyor, dolayısıyla motor stop etmiyor. Bu basit arıza bize yeni
bir silindir/piston takımına ve izinden kullanılan değerli 3 güne mal oldu ama
bardağın dolu yönünden bakarsak eski piston üzerindeki dev krater büyük
ihtimalle İtalyan otoyollarında sıkıntılı dakikalar yaşatacaktı. Neyse hayır
olsun diyerek hazırlıkları tamamladık ve motorları Pendik UN RoRo limanından
gemiye yükledik.
Bu sefer UN RoRo’cular bizi geçen seneden hatırlıyor. Klasik
Vespa’lar ile Avrupayı gezen manyak baba oğul. Bu nedenle sohbetin “bu motorlarla
mı gidiyorsunuz ?” kısmını hızlı geçiyoruz.
Üç
gün sonra Trieste için sabahın altısında yine havalimanındayız. Litvanya
havayollarının özel jetten hallice uçağıyla, klostrofobik iki saatlik bir uçuş
sonrasında Ljubljana dayız. Tirieste limanı otobüs ile havalimanından 45 dk. Bu
sefer gemi zamanında limana varmış. Motorlarımızı hemen teslim alabiliyoruz.
Geçen seferden tek fark uyanık İtalyanlar, motorcuların deniz yolundan Avrupaya
motor gönderme methodunu keşfettiğini anlamış ve liman konşimento ücreti adı
altında zam yapmış. Kafamıza takmamaya çalışarak yola koyuluyoruz.
Motorlarımızı erken teslim alabildiğimiz için ilk hedefimiz Como gölüne doğru
yola koyuluyoruz.
Limandan ayrılış saatimiz bu sefer öğlen 12.00 civarı.
Önümüzde ilk gün için kat etmemiz gereken 500 km. var. Hava kararmadan Como’ya
varabilmemiz için otoyola girmemiz şart. Normal bir seyir gününde Vespa PX ile
otoyol pek tercih etmediğimiz bir seçenek ama zaman kısıtı söz konusu
olduğunda, Tır’ların ve süretli otomobillerin arasında yol almaktan başka
çaremiz yok. Hedefimiz hava tamamen kararmadan otoyoldan çıkıp Como gölüne 80
km. kadar yaklaşabilmek. Hedef koyduk ya, GPS’imiz bizi otoyol dışında saçma
sapan tali yollara sokarak 1,5 saat kaybetmemize yol açıyor.
Bu cicileri Milan'a 100 km. kala benzincide bulduk…. |
Biri çift karbüratör takmıştı…. |
Molalardan keserek
yolda kaybettiğimiz zamanı telafi etmeye çalışıyoruz. Ama Como için otoyol
sapağından ayrıldığımızda çoktan hava kararmış durumda. Son kalan 80 km. de köy
ve kasabaların arasında; inişli, çıkışlı ve artık çok yorulmuş olarak ilerliyoruz.
Son kalan birkaç kilometre bitmek bilmiyor. Tam bu sırada şimşekler çakmaya
başlıyor. Eksik olan tek şey yağmurdu. Bir taraftan önümüzü görmeye çalışırken,
bir taraftan sert virajlarda hafif ıslanmaya başlayan asfaltta motoru
kaydırmadan ilerlemeye çalışıyoruz. Bu arada tek elimle de GPS’in ıslanmasını önlüyorum.
Tüm bu akrobatik hareketler ve yağmur eşliğinde sonunda Como’ya girdik. Geçen
sene Como’ya gidemeyişimizin sebebi yine yağmurdu. Demek kaderimizde bu yağmuru
yemek varmış. Biraz zor da olsa kendimize güzel bir otel bulduk, Como;daki tek
Türk pizzacı da (nasıl denk düştüyse, kan çekiyor herhalde) akşam yemeğimizi
yiyerek dinlenmeye çekildik.
Nice'de akşam yemeği…. |
Como sahil yolu…. |
Ertesi
sabah güneşli bir güne uyandık. Hedefimiz gölün çevresini keşfetmek ve gün
bitiminde deniz uçağıyla havadan bir keşif. Deniz uçağıyla bu aktiviteyi
gerçekleştirebilmek Avrupa içinde sadece Como gölünde mümkün. Biz de bu fırsatı
değerlendireceğiz. Önce Como merkezden Lenno’ya kadar gölün bir yakasını kat
ettik. Oradan ufak bir feribot’a binerek
Como gölünün en şişi kasabası “Belaggio”ya ulaştık.
Burada ögle yemeği etkinliğini spagetti eşliğinde icra ettikten sonra; gölün karşı yakasından, tüm kıyı şeridini seyrederek Como’ya geri döndük. Uçuşumuz saat 18.00’de. Odamızda biraz dinlendikten sonra soluğu Como Aero Club’de alıyoruz.
Çok üzgünüm yeni Primavera eskin daha güzel…. |
Burada ögle yemeği
etkinliğini spagetti eşliğinde icra ettikten sonra; gölün karşı yakasından, tüm
kıyı şeridini seyrederek Como’ya geri döndük. Uçuşumuz saat 18.00’de. Odamızda
biraz dinlendikten sonra soluğu Como Aero Club’de alıyoruz.
Como yamaçları…. |
Aero Club Como'da, |
böyle ilginç makinalar bulduk…. |
Uçuşumuz 45 dk.
sürüyor. Gün batımı eşliğinde tüm Como sahilini, tarihi villa ve sarayları
havadan görme imkanı buluyoruz. Bunların en ünlüleri; Hollywood yıldızı George Clooney’in evi ve Star
Wars “Kolon Savaşları 2” de Anakin Skywalker’ın (Hayden Christensen) Kraliçe Padme’yi (Natalie Portman) öptüğü göl
kıyısı sahnesinin çekildiği “Villa Del Balbianello “.
Kulübün hangarında antika uçaklar da mevcut…. |
Uçuş sonrası ufak bir tamirat... |
Ertesi sabah rotamızı
Fransa Nice’e çeviriyoruz. Amacımız Milan üzerinden sahile Genova’ya inmek ve
kıyıyı takiben, Fransa’ya geçerek Cotte D’azur’un başkenti Nice’e ulaşmak. Önemli not: Akdeniz, dilimize “Beyaz Deniz”
olarak çevrilmişse de, Fransızlar Akdeniz sahillerinin en meşhur bölgesine “Mavi Kıyı” demeyi uygun bulmuştur. Sorunsuz
bir sürüş sonrasında akşamüstü Nice’e giriyoruz.
Como. Otelden ayrılıyoruz…. |
Nice' girer girmez karşılaştık. Zevk sahibi Fransız…. |
Amacımız otopark sıkıntısının
yoğun olduğu bu şehirde motorlarımızı güvenli park edebileceğimiz garajı olan
bir otel bulabilmek. Sokaklar çeşit çeşit motosikletler ile dolu. Ama ilginctir
ki hiçbir kapalı garaj motorsiklet kabul etmemekte. Kapalı garajlar sadece
arabalar için. Otoparkları var mı diye sorduğumuz otel resepsiyonistleri,
motorlarımıza bakarak “Sokağa park edin, Vespa’ya ne olacak ki” diyor. Geçmişteki
Nice seyahatlerimden bu öneriyi çürütecek bazı kötü görüntüler aklıma geliyor.
Afrika asıllı fransız vatandaşlarının yoğun olduğu bu kıyı şehrinde haftasonu
içki tüketimi ve neticesinde vandallık eğilimi yüksek. Bu arayış bizi oldukça zorluyor. Sonunda
sahilin 2 paralel arkasında bahçe içinde bir otel buluyoruz ve motorlarımızı
(bkz: resim 22) nereye park ediyoruz. Bir Fransız’a bunu yapmaya kabul
ettirdiğime inanamıyorum.
Motorları, |
bu otelin |
içine soktum…. |
Nice’i kısaca tarif etmek gerekirse Antalya’nın
mimari bakımdan hormonsuz, sosyal bakımdan medeni versiyonu. Sahil boyunca spor
yapan, akşamın geç saatine kadar halka açık sahilde arkadaşlarıyla eğlenen,
denize giren, müzik aletleri çalan vb. binlerce insan etrafta. Nice’deki ikinci
günümüzde, 20 Km. uzaktaki Monaca’ya geçiyoruz.
Monte Carlo’yu ve Casino
Royal’i görmeden olmaz. Biz de tüm turistler gibi tüm gelirleri Monaco Prens’i
Albert’e ait Monte Carlo gazinosunun karşısındaki sosyetik kafe’de
kahvelerimizi içiyoruz.
Sanremo'ya tepeden bakış…. |
Ertesi sabah Fransız rivierasından, İtalyan rivierası
Cinque Terre’ye doğru yola çıkıyoruz. İtalyan Rivierası’nın Monterosso,
Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore adlı beş kasabadan oluşan bu
bölgesi UNESCO’nun Dünya Mirası Alanı listesinde. Biz; türkçe’de “Beş Toprak”
anlamına gelen Cinque Terre’ni en güzel kasabası Monterosso Al Mare’de
konaklamayı planlıyoruz. Bu sefer kat edeceğimiz mesafe yaklaşık 300 Km.
Akdeniz sahili üzerindeki yamaçlarda inşa edilmiş otoyoldan, güzel ve manzaralı
bir sürüşle, sırasıyla San Remo ve Genova’yı kuş bakışı izleyerek, öğleden
sonra Monterosso’ya varıyoruz. Bölgeye 1960’lara kadar modern yöntemlerle ulaşım
sağlanamıyormuş. Bölgeye araba girişi de yasak olduğundan bir şehirden bir
diğerine ancak yerel tren veya tekne ile gidebilir ya da harikulade manzara
eşliğinde yürüyebilirsiniz. Sezon burada henüz bitmediğinden güçlükle ama çok
güzel manzaralı bir oda buluyoruz. Motorlarımızı otelin bahçesine kilitliyoruz.
İki gün onlara ihtiyacımız yok.
Ertesi gün Cinque Terre’nin digger 4 küçük
kasabasını tekne ve tren ile geziyoruz. Öğleden sonra denize girecek vaktimiz
bile kalıyor.
Gezimizin
bitmesine bir gün kaldı. Sabah erken kalkıyoruz. 400 Km. uzaklıktaki Venedik’te
bir gece kalarak ertesi gün motorları teslim edeceğimiz Trieste’ye ulaşmaya
çalışacağız. Bu sefer yolda oldukça tempolu sürüyoruz. Tempolu derken maksimum
80-90 km. süratle. Yanımızdan geçen araba ve motorları seyretmekten sıkılıyor
bir müddet sonra insan. Yolda fikrimizi değiştirip rotayı doğrudan Trieste’ye
çeviriyoruz.
Bu Harley'ler bizimle uzun süre dalga geçti…. |
600 Km.’lik sürüş sonrası liman’ın kapısına dayanıyoruz. 10 Saatlik
sürüş boşa gidiyor. Sanırım kalça nakline ihtiyacım var. Sevimli İtalyan gümrük
polisleri, acentanın kapanması nedeniyle bizi içeri almıyor. Boynumuz bükük
kendimize kalacak bir otel arıyoruz. 200.000 kişilik Trieste şehri Harley Davidson
motosikletlerle dolu. Bir HOG buluşması düzenlenmiş. Çok zor bir pansiyon
bulabiliyoruz. Motorlarımızı da ancak şehrin açık otopark alanına çalınmamaları
dileğiyle, dualar eşliğinde park ediyoruz.
Sabah motorları sağlam bulunca, |
oldukça sevindik…. |
Ertesi
sabah kahvaltı sonrası yerel Vespa kulübünün pazar etkinliğine şahit
oluyoruz. Koca koca adamlar, cilalanmış
klasik Vespa'lar. Keşke bizim ülkemizde de böyle etkinlikler düzenlense.
Motorları
gemiye yükledik ve bir seyahat daha sona erdi. Bir daha Vespa ile Avrupa’ya
gelir miyim bilmem ama Vespa ile kısaltılmış
bir dünya turu ???
Merhaba,
YanıtlaSilSeyahtinizi çok keyifle okudum.
Bir konu danışmak üzere size nasıl ulaşabilirim ?
Saygılarımla
Boğaçhan.
05336049755
bogachan.guller@gmail.com